Birçok insanın günlük yaşamında olan sıradan bir yemek saati, yer sarsıntısıyla birlikte korkunç bir hale dönüşebilir. Son günlerde yaşanan depremler, alev alev devam eden bir felaket zincirinin parçası olarak birçok insanın hayatını etkiledi. Bu deprem anı, sıradan bir yemekhane ortamında yaşananları, insanların kaygı dolu tepkilerini ve trajik anları gözler önüne seriyor. O sırada yemekte olanlar, bu anıları ömür boyu hafızalarında taşıyacak. İşte yaşananlar…
Bir üniversitenin yemekhanesinde yaşananlar, depremin aniden geldiği ve insanların doğru tepkiler veremediği bir durumun yansımasıydı. Tabaklar havada uçuşurken, birçok kişi paniğe kapıldı. İlk tepkiler arasında kaçış yolları aramak, arkadaşların elinden tutarak dışarı koşmak vardı. Birçok kişi masaların altına saklanmaya çalıştı, ama bazıları bambaşka bir seçim yaptı. O esnada yemeklerini yavaşça bitiren ve o sokak telaşının ortasında kalanlar da olmuştu. Belki de adeta bir direnişin simgesi olarak, “Ben hayatta kalabilirim ama yemeğimi de bırakmam” mantığıyla hareket edenler, durumu kabullenmekte güçlük çekiyordu.
Bu olay, yemek ve hayatta kalmanın birbirleriyle nasıl bağlantılı olduğunu düşündürüyor. Deprem anında kaybedilen hayatlar ve kaybolan insanlar, yemek masasında savrulan tabaklar kadar çarpıcıydı. Bazı insanlar, yaşamda kalmanın birkaç dakikalık bir kararla değişebileceği gerçeğini gözler önüne serdi. “Hayatta kalmak için önce neyin önemli olduğuna karar vermek gerekiyor” diyen bir öğrenci, o an yemeğini bırakamamanın tuhaflığını dile getiriyordu. Belki de bir anlık toplumsal korkunun, bireysel hayatta kalma içgüdüsüyle nasıl çeliştiği üzerine düşünmemiz gerektiğinin altını çiziyordu.
Yemekhane atmosferinde yaşanan bu olay, aynı zamanda toplumda ortak bir dayanışmanın nasıl oluşturulabileceğine de ışık tutuyor. Yaşanan paniğin, en çok birlik olmanın önemini öne çıkardığı görülüyor. Kaçmak yerine kalmayı tercih edenler, ya arkadaşlarını korumak amacıyla ya da birlikte hareket etmenin verdiği güçle bu kararı vermişti. Herkesin avucunda yer alan cep telefonları, sosyal medya aracılığıyla deneyimlerini paylaşmaya yönelik önemli bir araç oldu. Yaşanan bu felaket, bireysellikten çok toplumsal bir refleksin sonucunu gösterdi.
Sırasıyla olayın boyutları açıldıkça, kahramanlık hikayeleri de ortaya çıkmaya başladı. Kimi insanlar, diğerlerinin güvenliğini sağlamak için kendilerini tehlikeye attı. Diğerleri ise deprem sırasında kendilerini bir yanda saklamak yerine, sevdiklerine yardımcı olmanın yollarını aramayı tercih ettiler. Herhangi bir felakette olduğu gibi, yaşanan anların ardından birçok insan birbirini daha iyi anlıyor ve daha güçlü bağlar kuruyordu. Sonuç itibarıyla, yemekhane anının belleklerden silinmeyen bu kesit, insan doğasının karmaşık yapısını bir kez daha gözler önüne serdi.
Sonuç olarak, deprem anında yaşananlar; korku, dayanışma ve insan ruhunun derinlerini keşfetme fırsatı sundu. Yemekhane gibi sıradan bir ortamda, insanların öncelikleri ne kadar da farklı olabiliyor. Kimi kaçmayı tercih ederken, kimi kalan, yerdeki yemeklerini yemeğe devam etti. Bu durum, bize insanoğlunun hayatta kalma içgüdüsünün yanı sıra, bağ kurma ve dayanışmanın da çok önemli olduğunu hatırlatıyor. Yaşananların etkisi, sadece anlık bir tepkiyle sınırlı kalmayıp, uzun vadeli hatıralar haline dönüşüyor. Her bir birey, bu deneyimi farklı bir şekilde içselleştirerek, geleceğe taşımak için kendi hikayesini yazmayı sürdürecektir.