Geçtiğimiz günlerde yaşanan trajik bir olay, toplumda büyük bir yankı uyandırdı. 30 yaşındaki Sinem Yıldız, önceki gün terk edilmiş bir apartmanın balkonundan evine giren eski partneri tarafından katledildi. Aile, Sinem'in yaşadığı sıkıntılı ilişkilik ve bu sürecin getirdiği korkulara karşı proaktif bir önlem almıştı; ancak ne yazık ki uzaklaştırma kararı, Sinem'i korumaya yetmedi. Bu olay, uzaklaştırma kararlarının ne denli etkisiz olabileceğini gözler önüne seriyor.
Uzaklaştırma kararı, şiddet mağdurlarını koruma amacıyla verilen hukuki bir önlem. Ancak bu kararların uygulanabilirliği ve etkinliği, çoğu zaman sorgulanmakta. Sinem'in ailesi, kızlarının yaşadığı tehdit nedeniyle mahkemeye başvurarak eski partnerinin kendisine yaklaşmasını engelleyen bir uzaklaştırma kararı aldırmıştı. Ancak ruhsal ve fiziksel şiddet konusunda eski partnerinin geçmişi olan bir kişi, bunun arkasına sığınıp yine de Sinem'in yaşamına son vermek için bir yol bulmuştu. Uzmanlar, bu tür kararların sadece belgelerle sınırlı kalmasının, mağdurları korumada yetersiz kaldığını vurguluyorlar. Sosyal hizmetlerin, hukukun ve güvenlik güçlerinin birlikte çalışarak mağdurlara gerçek anlamda destek sunması gerektiği ifade ediliyor.
Sinem, genç yaşta girdiği ilişkisinin sonrasında yaşadığı şiddet dolu günlerden kurtulmaya çalışıyordu. Ailesine sık sık endişeli telefonlar açarak, eski partnerinin kendisini izlediğinden bahsetmişti. Bu durum üzerine ailesi, Sinem için hayati bir karar alarak mahkemeden uzaklaştırma kararı talep etti. Ancak tüm bu önlemlere rağmen, Sinem'in katili, bu yasağa aldırış etmeden evinin balkonundan içeri girmeyi başardı. Olayın ardından yapılan araştırmalar, Sinem'in katilinin, daha önce de benzer suçlardan ceza aldığını ortaya koydu. Üzerine bir de uzaklaştırma kararı konulmasına rağmen, mahkeme kararlarının uygulanmadığı bu tür olaylar, mağdurları daha da tehlikeye atmakta.
Olay, sadece bir kadının yaşamını kaybetmesiyle sınırlı kalmadı; aynı zamanda toplumun zihninde de derin yaralar açtı. Türkiye’deki kadın cinayetleri oranının yükselmesi, vatandaşları endişelendiriyor. Birçok kişi, bu olayın ardından seslerini yükselterek adalet talep etti. Sosyologlar ve kadın hakları savunucuları, sadece yasal düzenlemelerin yeterli olmadığını, aynı zamanda toplumun bilinçlenmesi gerektiğini belirtiyor. Sinem’in ölümü bir uyanışın simgesi olur mu? Gözlerimiz, bu trajik olayın ardından kaç kadının daha yaşamını yitireceğine çevrildi.
Sonuç olarak, Sinem’in ve benzeri birçok kadının yaşadığı korkular ve sancılar, modern dünyada ve özellikle ülkemizde kadına yönelik şiddetin ne denli yaygın ve can yakıcı olduğunu gösteriyor. Uzaklaştırma kararlarının etkinliği ve uygulayıcılarının sorumluluğu, toplumda cesur değişiklikler yapılmadığı müddetçe sorgulanmaya devam edecektir. Daha güvenli bir gelecek için mücadele eden kadınların, bu mücadelede yalnız bırakılmamaları gerektiği ise tüm toplumun ortak görevi olmalıdır.